16 Şubat 2021 Salı

 

 

Kargo ve Hegel

Erol Ortabağ 2021

Rev.01

 


 

Bunalmıştı. Bütün dünyayı saran salgın ne kadar da etkiliydi! Evden hiç kimse dışarıya çıkamıyordu. İntihar şüpheleri hep vardı. Wittgenstein da böyle değil miydi? Ancak burada açık ara bir fark vardı: kendisi Wittgenstein değildi ve üstelik intihar etmesini yanından hiç ayrılmayarak  önleyen bir Russell’da yoktu. Gözleri oturduğu koltuktan dışarı bakarken yağan yoğun kar altında çıkan sesi hiç olmazsa duyuyor, üşümese de üzerindeki battaniyesine daha bir sıkı sarılıyordu. Bu havada kargo gelir mi idi?

Kapı zilinin birkaç kez çaldığını fark etmemişti. Son tınıları ise biraz daha güçlüydü. Hemen doğruldu, kalktı ve dışarıda bulunan kişiyi havanın soğuk olması sebebiyle daha fazla bekletmek istemediği için hızlıca kapıya koştu. Evet yanılmamıştı. İnternet üzerinden sipairşini verdiği kitap gelmişti işte: “Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi”[1]. Kargo çalışanı çok iyi paket yapılmış kutuyu uzatırken “lütfen kimlik “ dedi. “Elbette” dedi sakince ve pantolunun cebinde olan kimliğini almaya gitti. Bu arada paketide açmaya çalışıyor, bunun için tüm gücünü harcıyor gibiydi.

 Pantolunun cebindeki kimliğe ulaşmadan kitap kutudan çıkmıştı ve hemen bir sayfadaki cümle okunuvermişiti. “ Kendini bilen tin, dinde dolaysız olarak kendi zati saf kendinin bilinci olur.”. Olduğu yere çöküverdi. Kimlik, kargo vb. bunlar   zihninden uçup gitmişti sanki.  “Şimdi, öğleden sonradır. Bu hakikati, yazı tahtasına tebeşirle yazarak onu muhafaza ediyoruz. Kat görevlisi, yarın sabah bu dersliğe geldiğinde ve her şey yerli yerinde mi, yazı tahtası temiz mi, diye baktığında şu cümleyi okuyacaktır: Şimdi, öğleden sonradır. Bunu okuyunca, cümlenin doğru olduğuna asla kani olmayacaktır. Çünkü bu cümle dün gece yanlış hale geldi.”  

Sayfaları atladı. Gözleri tekrar satılar üzerinde gezinmeye başladı:” ..Sabır-olmasını dilediğimiz şeyin olması için, sebatkar dikkat halindeki sakin bir seziştir. Tüm patırtılı koşuşturmalara sırtını çevirmiş ve Dasein’ın bütününe kendini salmış bir kaygıdır. Sabır, şeylere göre üstün olmamızın en hakiki insani minvalidir. Sahici sabır, felsefe yapmanın temel erdemlerinden biridir. Odunları, doğru ve seçilmiş parçalarla istiflememiz gerektiği anlayışıdır. Çünkü  ancak bu sayede günün birinde bunlar alev alıp tutaşabileceklerdir…” Kendisi ne kadar da sabırsızdı! Sabırlı olmayı öğrenmek için ne yapması gerekiyordu acaba? Yunus gibi dergaha uzun yıllar odun mu taşımalı idi?

Kapı zilinin tekrar tekrar çalmasıyla kendine geldi. Pantolunun cebinden kimliğini aldı.  Kargo elemanı biraz sinirlenmiş gibiydi. Kimliğini ona doğru uzattı. Gerekli bilgileri yazdıktan sonra kargo elemanı bu kimliğin kendisine ait olup olmadığını sordu. “Evet” dedi “benim kimliğim”. Kargo elemanı “hiç benzemiyor fotodaki kişi size” dedi. “Fotoğrafı değiştirirseniz iyi olabilir”. Birşey söylemedi. Kargo elemanı giderken “Size ufak bir not. Ben aslında felsefeciyim. Yurtdışında doktoramı tamamladım. Ve birgün ben de sizin gibi bir kargo elemanı ile sohbet ettim. Daha sonra da olan bu işte. Sorularıma ancak bu şekilde bir cevap bulabilirim dedim kendime ” . Yine birşey söylemedi. Kargo elemanın ayakkabılarına takılmıştı gözleri. Ayakkabılara bakarken Hegel’in sözcükleri beyninde yankılanıyordu: “… Eli ve gözü olan, elinin altında meşin ve aletler bulunan herkes kundura yapamayacağı halde, herkesin felsefe yapabileceği ve felsefe hakkında yargıda bulunabileceği sanılır, çünkü bunun için gerekli ölçütün kişinin kendi doğal aklında yattığı savulunur. Oysa kundura için gerekli ölçüt, kişinin tam da kendi ayağında mevcut değil mi dir?”   

 

Sarıyer, 14.02.2021.

 

Bu yazı hediye yerine geçer mi?

 



[1] Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi , Çev. Kaan H. Ökten, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Ltd.Şti, İstanbul, 2020.