Kargo ve Hegel |
Erol Ortabağ 2021 |
Rev.01 |
Bunalmıştı. Bütün dünyayı saran salgın ne kadar da etkiliydi!
Evden hiç kimse dışarıya çıkamıyordu. İntihar şüpheleri hep vardı. Wittgenstein
da böyle değil miydi? Ancak burada açık ara bir fark vardı: kendisi
Wittgenstein değildi ve üstelik intihar etmesini yanından hiç ayrılmayarak önleyen bir Russell’da yoktu. Gözleri
oturduğu koltuktan dışarı bakarken yağan yoğun kar altında çıkan sesi hiç
olmazsa duyuyor, üşümese de üzerindeki battaniyesine daha bir sıkı sarılıyordu.
Bu havada kargo gelir mi idi?
Kapı zilinin birkaç kez çaldığını fark etmemişti. Son
tınıları ise biraz daha güçlüydü. Hemen doğruldu, kalktı ve dışarıda bulunan
kişiyi havanın soğuk olması sebebiyle daha fazla bekletmek istemediği için hızlıca
kapıya koştu. Evet yanılmamıştı. İnternet üzerinden sipairşini verdiği kitap
gelmişti işte: “Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi”[1].
Kargo çalışanı çok iyi paket yapılmış kutuyu uzatırken “lütfen kimlik “ dedi.
“Elbette” dedi sakince ve pantolunun cebinde olan kimliğini almaya gitti. Bu
arada paketide açmaya çalışıyor, bunun için tüm gücünü harcıyor gibiydi.
Pantolunun cebindeki
kimliğe ulaşmadan kitap kutudan çıkmıştı ve hemen bir sayfadaki cümle
okunuvermişiti. “ Kendini bilen tin, dinde dolaysız olarak kendi zati saf kendinin bilinci olur.”. Olduğu yere
çöküverdi. Kimlik, kargo vb. bunlar
zihninden uçup gitmişti sanki. “Şimdi,
öğleden sonradır. Bu hakikati, yazı tahtasına tebeşirle yazarak onu muhafaza
ediyoruz. Kat görevlisi, yarın sabah bu dersliğe geldiğinde ve her şey yerli
yerinde mi, yazı tahtası temiz mi, diye baktığında şu cümleyi okuyacaktır:
Şimdi, öğleden sonradır. Bunu okuyunca, cümlenin doğru olduğuna asla kani
olmayacaktır. Çünkü bu cümle dün gece yanlış hale geldi.”
Sayfaları atladı. Gözleri tekrar satılar üzerinde gezinmeye
başladı:” ..Sabır-olmasını dilediğimiz şeyin olması için, sebatkar dikkat
halindeki sakin bir seziştir. Tüm patırtılı koşuşturmalara sırtını çevirmiş ve
Dasein’ın bütününe kendini salmış bir kaygıdır. Sabır, şeylere göre üstün
olmamızın en hakiki insani minvalidir.
Sahici sabır, felsefe yapmanın temel erdemlerinden biridir. Odunları, doğru ve
seçilmiş parçalarla istiflememiz gerektiği anlayışıdır. Çünkü ancak bu sayede günün birinde bunlar alev
alıp tutaşabileceklerdir…” Kendisi ne kadar da sabırsızdı! Sabırlı olmayı
öğrenmek için ne yapması gerekiyordu acaba? Yunus gibi dergaha uzun yıllar odun
mu taşımalı idi?
Kapı zilinin tekrar tekrar çalmasıyla kendine geldi.
Pantolunun cebinden kimliğini aldı.
Kargo elemanı biraz sinirlenmiş gibiydi. Kimliğini ona doğru uzattı.
Gerekli bilgileri yazdıktan sonra kargo elemanı bu kimliğin kendisine ait olup
olmadığını sordu. “Evet” dedi “benim kimliğim”. Kargo elemanı “hiç benzemiyor
fotodaki kişi size” dedi. “Fotoğrafı değiştirirseniz iyi olabilir”. Birşey
söylemedi. Kargo elemanı giderken “Size ufak bir not. Ben aslında felsefeciyim.
Yurtdışında doktoramı tamamladım. Ve birgün ben de sizin gibi bir kargo elemanı
ile sohbet ettim. Daha sonra da olan bu işte. Sorularıma ancak bu şekilde bir
cevap bulabilirim dedim kendime ” .
Yine birşey söylemedi. Kargo elemanın ayakkabılarına takılmıştı gözleri.
Ayakkabılara bakarken Hegel’in sözcükleri beyninde yankılanıyordu: “… Eli ve
gözü olan, elinin altında meşin ve aletler bulunan herkes kundura yapamayacağı
halde, herkesin felsefe yapabileceği ve felsefe hakkında yargıda bulunabileceği
sanılır, çünkü bunun için gerekli ölçütün kişinin kendi doğal aklında yattığı
savulunur. Oysa kundura için gerekli ölçüt, kişinin tam da kendi ayağında
mevcut değil mi dir?”
Sarıyer, 14.02.2021.
Bu yazı hediye yerine geçer mi?
[1] Martin Heidegger, Hegel’in Tinin Fenomenolojisi , Çev.
Kaan H. Ökten, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Ltd.Şti, İstanbul, 2020.